ULUSAL İLETİŞİM AĞI

10 Eylül 2010 Cuma

Çocuk Yuvalarında Yaşanan Sosyal Yoksunluğu Anlayabilmek

14 Mayıs 2007

Bilindiği üzere kurum bakımı bütün Dünyada en son tercih edilen bakım modelidir. Çünkü bu bakım modeli insanın doğasına aykırıdır ve çocuklar için zorunlu haller dışında uygulanmamalıdır. Örneğin; bu bakım modeli, ailede ihmal ve istismara maruz kalmış çocuklarımız için geçici süre ile uygulanabilir. Ancak, yoksulluk ya da bakacak kimsesinin bulunmaması gibi nedenlerle, çocuklarımızın yuva ve yurtlarda koruma altında tutulmaları, çocukların sosyal ve psikolojik açıdan sağlıklı gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu olumuz etkilerinden birisi de sosyal yoksunluk olarak adlandırabileceğimiz durumdur.
0-12 yaş yuvalarımızda kalmakta olan çocuklarımızın büyük çoğunluğu sosyal yoksunlukla karşılaşabilmektedir. Sosyal yoksunluğu çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Ancak, yuvalarda kalmakta olan çocuklarımız için sosyal yoksunluk, yalnızca aile ortamından, birebir anne, baba ya da kardeş sevgisinden uzak kalınması ile sınırlı bir durum değildir. Yuvalardaki çocuklarımızın en büyük sorunlarından birisi de aile yanındaki çocukların birebir yaşayarak öğrendikleri bazı sosyal becerileri, yuvalarda yeterince öğrenebilme şansına sahip olamamalarıdır.
Aile yaşantısı içerisinde bulunan her çocuğun rahatlıkla yapabildiği çok basit şeyleri yuvalarda kalmakta olan çocuklarımız ne yazık ki toplu bakım koşullarından dolayı yapamamaktadırlar. Örneğin; mutfakta yumurta pişirmek, çay demlemek ya da sofra hazırlamak gibi şeyleri deneyimleyerek öğrenemedikleri için algılama zorluğu yaşayabilmektedirler.
Yuvalarımızdan birinde kalmakta olan 11 yaşlarındaki bir kızımız mesleki görüşme esnasında Sosyal Hizmet Uzmanına, ‘Ben hiç ütü görmedim, nasıl yapıldığını da bilmiyorum.’ diyerek merakını dile getirmiştir. Bir başka örnekte ise yuvada kalmakta olan 9 yaşındaki bir erkek çocuğumuz, ‘Ben hiç market görmedim, her şey oradan mı alınıyor? Bir de hiç sinema görmedim, televizyondan çok mu büyük keşke görseydim.’ diyerek merakını Sosyal Hizmet Uzmanına anlatmıştır. Bunun üzerine Sosyal Hizmet Uzmanı çocukları guruplar halinde markete ve sinemaya götürerek sosyal yoksunluklarını bir ölçüde olsa gidermeye çalışmıştır.
Ancak, bu tür geçici çözümler ne kadar olumlu olursa olsun, kurum bakımının doğasından kaynaklanan olumsuzlukları ortadan kaldırabilme gücüne sahip değildir. Çünkü bu ve benzeri eylemlerin aynı anda en az 30 çocukla yapılması, istenilen düzeyde sağlıklı bir sosyalleşmeyi sağlayamamaktadır. Bu nedenlerden dolayı 0-12 yaş arası yuva çocuklarımız aile yanındaki çocuklarımıza oranla daha fazla algılama sorunu ile karşılaşabilmektedirler.
Sonuç olarak, sosyal yoksunluk yuvalardaki çocuklarımızın okul başarısını ve toplumsal uyumunu zorlaştıran bir sorun olarak karşımıza çıkabilmektedir. Yuvalarımızda kalmakta olan çocuklarımızın sosyal yoksunlukları ile ilgili sorunlarına, meslek elemanları tabii ki büyük bir özveri ile yardımcı olmaya çalışmaktadırlar. Ancak, burada asıl üzerinde durulması gereken şey, kurum bakımın ne kadar sağlıksız olduğudur. Çünkü kurum bakımı en küçük yaşam deneyimlerini bile yaşamanıza  imkan tanımamaktadır.
O zaman, insanın aklına kaçınılmaz olarak şu soru gelmektedir, “Peki bu çocuklarımız yuva ve yurtlardan ayrılıp, gerçek yaşamla karşılaştıklarında ne yapacaklar?”. Lütfen, bir an için olsun düşünün, sizce de zor bir durum değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder