ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

İz Bırakan Bir Hayat Hikayesinden Anılar

26 Mayıs 2008

Yaşlı bir amca yıllar önce bana “çocukları anlayabiliyorsan yaşamı anlayabiliyorsun demektir” demişti. Benim açımdan garip olan ise aradan uzun yıllar geçmesine rağmen halen o yaşlı amcayı sürekli olarak hatırlıyor olmamdır. İşte bu yüzden hayat hikayesini sizlerle paylaşmak istedim, belki size de ilginç gelebilir diyerek.

Aslında yaşam hikayesi oldukça ilginçti belki de onu farklı kılanda buydu. Ancak gerekçe her ne olursa olsun huzurevindeki çalışma hayatım boyunca tanıdığım en saygı değer ve en bilgili insanlardan birisiydi. İnsan böyle yaşlılarla karşılaşınca yaşlanmayı olağan üstü derecede sevimli olarak algılayabiliyor.

Yaşlı amcanın en belirgin özelliği ise çocuklarla iletişiminin oldukça iyi olmasıydı. Huzurevine gelen çocuklar bir şekilde ona ulaşır ve keyifli hikayeler dinleme şansına kavuşurlardı. Yaşlı amcamızı tarif etmem gerekirse 1.90 boylarında mavi gözlü ve sarışındı. 70 yaşında olmasına rağmen hala çok dinç gözüküyordu.

Huzurevine kabul için gerekli Sosyal İnceleme Raporunu hazırlamak için evine gittiğimde eve yeni taşınıldığı evin her halinden belliydi. Yaşlı amcanın gözlerinde derin bir anlam saklıydı. Bilgelik ve merhamet saçıyordu etrafına, garip bir bağ hissetmiştim kendisiyle. İlginç olan durumlardan bir tanesi ise evde oldukça fazla kitap olmasıydı. Almanca, Fransızca, İngilizce ve Türkçe’den oluşan büyük bir kitap yığını salonda üst üste duruyordu.

Sosyal inceleme kapsamında sormuş olduğum sorulara vermiş olduğu cevaplar, beni daha fazla soru sormaya yöneltiyordu. Mülakata ilk olarak neden huzurevine gelmek istediğini sorarak başladığımda, eşini yeni kaybettiğini ve eşiyle yaşadığı evde kalmak istemediği için bu eve bir ay önce taşındığını, ancak burada da yapamayacağını anladığı için huzurevine gelmek istediğini söylüyordu. Eşiyle ilgili sorular sorduğumda gözleri buğulanmış ve birden bire yaşlar boşalmaya başlamıştı, sesiz ve derinden bir sevgi seliydi bu.

Sakinleşmesini bekledikten sonra eşiyle kaç yıl evli kaldığını sorduğumda, 20 yıl dedi. Çok geç evlenmişsiniz dediğimde ise gülümseyerek eşine duyduğu minnettarlığı dile getirdi. Eşiyle 50 yaşında evlenmişti. Ancak eşini 20 yaşından beri tanıyordu. Niye geç evlendiklerini sorduğumda ise hikayesini anlatmaya başlamıştı bile. Eşiyle iki yıl kadar arkadaş olarak kaldığını, ancak işsizlik nedeniyle Almanya’ya gitmek zorunda kaldığını, bu süreçte istemeyerek de olsa ilişkilerinin bittiğini ifade etmişti. Almanya’da hem çalışıp hem de eğitim gördüğünü, bu sırada da bir Almanla evlendiğini 10 yıl kadar evli kaldığını, eşinin öldüğünü ve çocukları olmadığını söylemişti. Eşini kaybettikten sonra Fransa’ya geçtiğini, birkaç yıl burada kaldıktan sonra Fransız paralı askeri olarak Cezayir’e gittiğini ve burada çatışmalara katıldığını, çatışmaların birinde helikoptere binerken, kalkış sırasında yerli milislerin ateşi sonucu vurulduğunu, üç gün bir dere kenarında baygın olarak kaldığını, daha sonra helikopterin gelip kendisini bulduğunu söylemişti. Yaralandıktan sonra tedavisi için Fransa’ya götürüldüğünü ve emekli olduktan sonra Türkiye’ye döndüğünü ifade etmişti.

Türkiye’ye döndükten sonra eski sevgilisiyle nasıl karşılaştığını ve nasıl evlendiğini sorduğumda ise ilginç bir hikâye anlatmıştı. Döndükten bir hafta sonra eski arkadaşlarıyla karşılaştığını ve arkadaşlarının kendisine yıllar önce bıraktığı sevgilisinin hiç evlenmediğini ve halen Eminönü’ndeki büyük postanede çalıştığını söylemeleri üzerine gidip kendisini ziyaret ettiğini söylemişti. Bu ziyarette eski sevgilisinin hala kendisini sevdiğini ve döneceği günü beklediğini söylemesi üzerine bir gün sonra büyük postaneye giderek yemeğe çıkarmak bahanesiyle elinden tutuğunu, sevgilisinin üstünde iş elbisesi olduğu halde sürpriz yaparak, Karaköy’deki nikâh dairesine götürerek evlendiğini söylediğinde kendisine şahitleri nasıl hallettiğini sorduğumda yoldan çevirdim demişti.

Döneceğini bile bilmeden sadece bir umutla bir sevgilinin 30 yıl beklenilmesi bu hikayede gerçekten mutlu sonla bitmişti. Ölüm onları kısa süreliğine ayırmış olsa bile.

Yaşlı amcamız huzurevinde bir buçuk yıl kadar kaldıktan sonra, bir sabah işe gittiğimde görevli hemşire yaşlımızın yatağında güler halde vefat etmiş olduğunu söylediğinde ne kadar üzüldüğümü tarif edemem. Aradan yıllar geçti, en az on yıl, ama ben hala bu yaşlı amcanın bilgeliğini ve huzurevinde kaldığı süredeki olağan üstü ilişki kurma ve çocukları anlama becerisini halen sevgiyle yad ediyorum. Ve yaşlı amcanın sözünü tekrarlayarak yazımı sonlandırmak istiyorum, “çocukları anlamak, hayatı anlamaktır”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder