ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Nefret Dolu İlişkilerle Nereye Kadar?

27 Nisan 2009

İnsanların büyük çoğunluğu yaşlandıklarında yalnız kalmak yerine çevrelerinde çocuklarının, torunlarının ya da diğer akrabalarının olmasından son derece mutlu olurlar. Yaşlılık kimi zaman insanı yalnızlaştıran en önemli etkenlerden biriside olabilmektedir. Çok sevdiğiniz eşinizi, akrabalarınızı, arkadaşlarınızı birer birer kaybetmeye başlarsınız. Tanıdıklarınızla ya da arkadaşlarınızla cenazeden cenazeye buluşmaya başlarsınız. Yaşanan bu kayıplar karşısında gittikçe yalnızlaşan birey içine kapanmaya ve yaşamın kayıplarına karşı çaresizce direnmeye çalışır. Ancak bütün bu çabalarda insanı çok fazla koruyamaz ve yaşam sunmuş olduğu bütün olanakları gerisin geriye almaya devam edebilir.

Beklide İnsanın yaşantısında geride kalan tek şey bazen çocukları ve torunları oluveriyor. Çünkü insan eşini ya da arkadaşlarını kaybetmeye başladıkça yalnızlaşmaya da başlayabiliyor. Örneğin çocuklarına yakın olabilmek amacıyla huzurevimize başka bir huzurevinden nakil gelen yaşlı bir amcamız geldiği günden itibaren çocuklarının kendisini ziyaret etmesini 1 ay kadar beklemiş sonra hiçbir çocuğu, torunu ya da akrabası kendisini ziyarete gelmediği için büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Gözyaşları içerisinde elinde bir dilekçe ile tekrar geldiği huzurevine geri dönmek istiyordu. Kendisine neden bu kadar üzgün olduğu ve niçin geri gitmek istediğini sorduğumda “sizlerle bir alakası yok, siz yabancı değilsiniz çocuklarım için buraya geldim. Ancak hiçbiri aradığım halde beni ziyarete gelmedi. Oysa ben onlara yakın olabilmek için alıştığım huzurevini ve arkadaşlarımı bıraktım. Çok üzülüyorum ne olur beni geri gönderin…” diyerek gözlerinden yaşları akmaya başlamıştı.

Yaşamın insana ne getireceği ve nerede noktalanacağı hiç mi hiç belli olmuyor. Benim üç tane çocuğum var. 6 tanede torunum. Ancak nerde yanlış yaptım bilemiyorum. Hepsini okuttum, evlendirdim, eşim öldükten sonra yalnız kaldım, çocuklarım kapımı açmaz oldu. Bende huzurevine girmek zorunda kaldım. İyi ki huzurevleri var, yoksa yalnızlıktan çıldıracaktım. Duvarlar üstüme geliyordu…” diyen yaşlının gözleri hüzünle gözyaşı dökmeye devam ediyordu.

Bütün bu yaşananlar elindeki her şeyini kaybeden bir adamın kendi dramını yansıtıyordu. Yaşamının son zamanlarında istemediği halde bütün sevdiklerinden uzak kalmış adeta terk edilmişti. Ne yaşlıyı nede yaşlının çocuklarını yargılamak bizlere düşmezdi. Çoğu zaman İnsanları yargılamak bizleri insani olmaktan uzaklaştırabilir diye düşünüyorum. Yargılama en kolay yol olabilir. Ancak kim yaşlı amcanın kendi dünyasındaki dramını yok edebilir ki? Her şeyi kendi başına kendi yalnızlığında yaşıyordu.

Yaşlının çocukları da yaşlandıklarında umarım benzer durumlarla karşılaşmazlar. Yaşam ektiklerimizi mi geri veriyor bilemem ancak bildiğim tek şey bazen pişmanlıklarımızda geç kalmış olabileceğimizdir. Bir babayı ya da anneyi her ne yapmış olursa olsun bağışlayabilmek gerekmez mi? Çocuklarımıza örnek olmamız ve affetmeyi öğretmemiz en güzel şey olmaz mı? Sevgi sevgiyi var etmez mi?  Peki o zaman kendimize sormamız gerekmez mi nefret dolu ilişkilerle nereye kadar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder