Bütün Dünyada küreselleşme ile birlikte sosyal politika kavramının da değişime uğradığını görmekteyiz. Sosyal politika kavramı sanayi devrimi sonrası 19. yüzyılda işçi haklarıyla birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında, devletlerin sosyal hizmet ve sosyal yardım konularında daha etkin hale gelmeleri, sosyal refah devleti kavramını ortaya çıkarmıştır.
Ancak 1980’li yıllardan itibaren gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, sosyal refah devleti kavramının terk edilmeye başlanıldığı ve bunun yerine piyasa dostu ya da etkin devlet kavramlarının ön plana çıkarılmaya çalışıldığı görülmektedir. 1990’lardan itibaren ise Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte sosyal politika kavramı da hızlı bir değişime uğramaya başlamıştır. Sosyal politika kavramının işçi hakları dışında çocuk hakları, çevre ve kadın hakları gibi yeni alanları kapsamı içerisine almaya başladığı söylenilebilir.
Sosyal politika kavramındaki bu değişimlere paralel olarak, sosyal hizmet ve sosyal yardım kavramlarının da nitelik ve nicelik olarak değişimlere uğradığını görmekteyiz. Bu dönüşüm sürecinde kamunun sosyal hizmet ve sosyal yardımlardan uzaklaşmaya başlaması ile birlikte, bu boşluğun doldurulabilmesi amacıyla başta Dünya Bankası olmak üzere bir çok uluslararası örgüt STK’lara (sivil toplum kuruluşlarına) önem vermeye ve yönetişim kavramını ön plana çıkarmaya başlamışlardır. Bu yaklaşımda sosyal hizmetler ve sosyal yardımların özellikle yerel düzeyde ve STK'lar tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.
Ancak küreselleşmenin etkilerinin kaçınılmaz olduğu günümüzde, bütün dünyada yeni yoksulluklarında ortaya çıktığını görmekteyiz. Dünya Bankası verilerine göre, yoksul ülkelerde 1 doların altında günlük gelire sahip olan insanların sayısı hızla artmaktadır. Ayrıca yeni bir kavram olarak, gelişmiş ülkelerin eski sanayi bölgelerinde çöküntü alanları meydana gelmeye başlamıştır. Bu bölgelerdeki sanayinin ucuz emek gücü nedeniyle üçüncü dünya ülkelerine kayması ile birlikte, gelişmiş ülkelerin içerisinde de bölgesel olarak işsizlik ve yoksulluğun giderek artamaya başladığı görülmektedir. Bu nedenlerden dolayı işsiz kalan insanlarda küreselleşme karşıtı gösterilerin öncüsü durumuna gelmeye başlamışlardır.
Görüldüğü gibi küreselleşme yeni sosyal sorunları ve çözümlerini de beraberinde getirmeye çalışmaktadır. Ancak sürdürülebilir bir dünya düzeni için yoksul ve eğitimsiz insan sayısını artırmak değil, azaltmak gerekmez mi? Sizce de bu küreselleşmenin kendi içerisindeki en önemli çıkmazlarından birisi değil mi? Gelecekteki dünya düzeninin mimarı olacak çocuklarımızın büyük çoğunluğu bu gün yetersiz beslenme, eğitimsizlik, bulaşıcı hastalıklar, çocuk işçiliği, cinsel istismar vb. şartlarda yaşamaya mecbur bırakılmaktadırlar. Bu durum sizce de dünyamızın geleceği açısından kaygı verici değil mi?
Bu veriler de bize göstermektedir ki küreseleleşmenin beraberinde getirdiği sosyal hizmet ve sosyal yardım kavramları sürdürülebilir bir dünya toplumu yaratmak için henüz yeterli değildir. Bütün bu gelişmeler ulus üstü örgütlerin ve ülkelerin yeni sosyal politikalar geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır. Çünkü mevcut sosyal hizmet ve sosyal yardım politikalarının sürdürülebilir olduğunu söylemek çok fazla gerçekçi olamayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder