ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Toplumsal Varoluşumuzda Geldiğimiz Son Nokta; Korku Dolu Günler

07 Nisan 2008

Her türlü toplumsal gerginliğin hat safhada olduğu bu günlerde, basında yer alan üç ayrı haber,  toplumsal yapımızın içinde bulunduğu çıkmazı özetler nitelikteydi. Devletin yani toplumun koruması altında bulunan kız çocuklarımıza, koruma görevini yerine getirmesi gereken bazı vatandaşlarımızca tecavüz edildiği haberleri yansıdı. Bu hafta, birisi 16 yaşında Kars’ta, diğeri ise 12 yaşında İstanbul’da olmak üzere iki çocuğa da yuva dışında tecavüz edildiği haberleri yer almaktaydı. Ayrıca birkaç hafta önce yine basına İstanbul’da Sevgi Evleri inşaatında çalışan birisinin yuva çocuğuna tecavüz ettiği haberi yansımıştı.

Her üç olayda da kanımca yurt veya yuva çalışanlarından kaynaklı bir ihmal söz konusu gözükmemektedir. Çünkü bu çocuklar da diğer çocuklar gibi sokağa çıkmak zorunda, her birinin başına bir görevli verebilmek mümkün mü? Sıkıntı sokaktaki vatandaşın ruh sağlığını gittikçe kaybetmesinden kaynaklanıyor olabilir mi? Benim aklıma bunun dışında başka bir şey gelmiyor, umarım yanılıyorumdur? Çünkü 12 yaşındaki kız çocuğuna yuvanın karşısındaki kuaför tecavüz ediyorsa, mahalle kavramı da anlamını yitirmiş demektir. Aynı şekilde Kars’ta 16 yaşındaki kız çocuğunun farklı kişiler tarafından defalarca tecavüze uğraması ya da yuva inşaatında çalışan işçinin yuva çocuğuna tecavüz etmesi karşısında ne söylenilebilir ki?

Yuva ve yurt yetkililerini ya da devleti suçlamak her zaman kolay olan yol olarak karşımıza çıkıp duruyor, oysa yuva ve yurtlarda kalan bu çocukları var eden ve onlara tecavüz eden de yine bu toplumun bireyleri değil mi? Bu olaylar çocuklara yönelik sürekli olmuyor mu? Yine bu Pazar 16 yaşındaki 8. sınıf öğrencisi bir erkek çocuğun kan davası nedeniyle öldürülmüş olduğu haberlerde yer almıyor muydu?  

Bir de unutmadan geçen hafta, üç annenin çocukları tarafından bıçaklarla doğrandığını eklersek, insan korku filmi izliyormuş gibi oluyor ve istemeden de olsa ürperiyor.

Burada sorgulanması gereken, toplumsal yapımızın bir dönüşüm geçirdiğidir. Toplumsal yapımızdaki bu dönüşümün nedenleri sosyal bilimciler tarafından çok iyi analiz edilmeli ve gerekli bilimsel önlemler alınmalıdır. Çünkü ülkemizde son yıllarda suç işleme oranlarında ve anti depresan ilaç kullanımında yaşanan artışlar toplumsal yapımızda sorunlar olduğunu bize göstermektedir.

Sonuç olarak; ülkemizde her türlü suç işleme oranları hızla yükseliyor. Aynı zamanda ruh sağlığı bozulan insan sayısı da gün geçtikçe artıyor. İnsanlar kendilerini ne evlerinde ne de sokakta rahat hissedemiyor, tam bir güvensizlik ortamı söz konusu. İnsanlarımızın ruh sağlığını koruyabilmeleri için gerekli sosyal hizmet politikalarının acilen planlanması ve uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde bu korku ve dehşet sarmalı bizleri gittikçe daha mutsuz ve huzursuz edebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder