ULUSAL İLETİŞİM AĞI

12 Eylül 2010 Pazar

Bir An Gelir Her Şey Değişip; Yoksulluk ve Çaresizlik Bizi Yakalarsa

22 Şubat 2010
Bir an gelir yoksulluk ve çaresizlik bizi yakalarsa; sosyal devlet ve sosyal hizmetler tek umudumuz olabilir. Onun için siz siz olun sosyal devleti liberal duygularınıza feda etmeyin. Çünkü bir gün herkese sosyal devlet gerekebilir. Günün modası her şeyi özelleştirmek, neredeyse hepimiz bazen hiç düşünmeden, her şey aynı kalacak zannederek bu senfonide koro halinde yer alıyoruz. Ancak bir sabah işsiz kalabilir, ölerek arkamızda çaresiz yakınlarımızı bırakabilir, sakat kalabilir, kaza geçirebilir ya da iflas edebiliriz. Bu tür olumsuzluklarla umarım hiçbirimiz karşılaşmayız ama her şey ne yazı ki bizler için ve her gün kim bilir kaçımız bu olumsuzluklarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Bu sorunların başımıza gelmesini hiçbirimiz istemeyiz; ancak bu gibi durumlarla karşılaştığımızda, sosyal devletin ve sosyal hizmetin herkes için eşit ve kolay ulaşılabilir olması bizi tekrar hayata bağlayabilir.

Yukarıdaki açıklamalarıma gerekçe olan benzer bir durumla Cuma günü sabaha doğru gelen bir telefon sonrasında, yaşadıklarımla birebir şahit oldum. Gecenin dördünde gelen telefon yakından tanıdığım birisinin vefat ettiğini söylüyordu. Gece üçte kalp krizi geçirmiş ve hastaneye bile yetiştirilemeden 42 yaşında vefat etmişti. Cuma sabahı saat altıda Anadolu yakansındaki evine ilk kez bu vesile ile ulaştığımda, çaresizlik, yoksulluk ve acı hepsi iç içe geçmişti. Anne sabahın beşinde üç yaşındaki çocuğunu kucağına almış ve ağıtlar yakarak ağlıyordu. Ölen merhum evine yakın bir yerde aşçılık yaparak ailesini geçindirmeye çalışıyor, anne ise ev hanımı olarak birisi 12 diğeri ise 3 yaşındaki çocuklarına bakıyordu. Ancak ailenin her şeyi 19.02.2010 tarihinde gece yarısı üçte değişmişti. Baba vefat edince ailenin az ya da çok tek gelir kaynağı ortadan kalkmıştı. Emeklilik gün sayısı ve primi ödemeleri yeterli olmadığı için muhtemelen emekli geliri de olmayacaktı. Bir kadın ve iki çocuk ekonomik olarak hiçbir gelirleri olmadan çaresiz ve yapayalnız kışın ortasında kalmışlardı.

Yakınlarının ekonomik durumları da çok farklı olmadığı için yardımcı olabilecek hiç kimseleri yoktu. İşte bu noktada sormak lazım kadın kendisine bir iş mi arayacak? İş arasa bile bu işsizlikte kim iş verecek? Verse bile 3 yaşında ve 12 yaşındaki çocuklara kim bakacak? Ücretsiz mahalle kreşleri var mı? Keşke olsa; ne yazık ki yok. Devlet olanları da ya sattı ya da kapattı. Çalışsa alacağı para bir çocuğunun kreş parası değil, çalışmasa evde açlar? Bu vakada çekirdek aile parçalanmış, ölen merhum nihayet kapitalizmin elinden kurtulmuş ve yoksullukla dolu hayatı noktalanmıştı. Ancak geride bıraktığı ailesi için eskisinden daha beter bir yoksulluk ve çaresizlik savaşı yeni başlıyordu.

Bu durum gelişmiş batı ülkelerinde özellikle İskandinav ülkelerinde olsa, sosyal devlet ve sosyal hizmet uygulamaları aileyi korumaya alır ve çocuklar topluma rahatlıkla kazandırılırdı. Bizim insanımız insanca ve hakça bir yaşamı hak etmiyor mu? Bu aileyi toplum olarak bu noktada nasıl koruyabiliriz? Bu çocuklarımızı topluma kazandırmak için aileye sosyal hizmet müdahalesinde bulunabilsek güzel olmaz mıydı? Çocukların sağlıklı olarak büyümeleri ve eğitimleri için sadaka kültürü dışında devlet desteği ile sosyal hizmet sağlayabilsek ne kaybederiz? Aksine hepimiz kazanmaz mıyız?

Ülkemizdeki mevcut sosyal hizmetler bu gibi durumlarda çocuk başına bir miktar aylık ödemesi yapabiliyor ya da çocukları koruma altına alabiliyor. Bu durum hiç yoktan iyidir denilebilir ancak kesinlikle yeterli değil. Çünkü verilen para miktarı ile iki çocuğa bir annenin bakabilmesi pek de mümkün gözükmüyor. Bir yerlerden kömür, bir yerlerden gıda yardımları dilenerek, kaymakamlık, belediye ve hayır kurumları gezerek ve bu insanların onurlarını kırarak yapılan yardımlarla mı büyümeli bu çocuklar? Bu tür yardımlar insanları toplumdan dışlamak ve ötekileştirmek anlamına gelmiyor mu?

İnsan onuruna ve ahlakına yakışan temel insan hakları kapsamında bu insanlar devletten gerekli desteği almayı hak etmiyor mu? Sadaka kültürüyle nereye kadar? Kişilerin inisiyatiflerine ve sadece vicdani durumlarına bağlı olarak yapılan yardımlarla bu durumdaki aileleri ve çocukları koruyabilir miyiz? Peki, yarın bizlerin aynı duruma hatta daha kötü duruma düşmeyeceğimizin garantisi var mı? Düşmesek bile sosyal devleti ve sosyal hizmeti zorda kalan insanlarımız hak etmiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder