ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

İnsani Değerlerden Kopuş Ancak Nereye Kadar?

07 Aralık 2009

Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, insani değerler açısından da benzer sonuçları getirmiş midir? Ya da günümüz dünyasında yaşıyor olmak, bizleri insani değerler açısından da daha gelişmiş ve daha uygar kılabiliyor mu? Bu ve benzeri soruları çoğaltmak mümkün olabilir. Ancak bu konularda net bir cevap verebilmek çok fazla mümkün değildir.

Teknolojik ve bilimsel olarak ilerlemelerin olduğu şüphe götürmez bir gerçek. (Örneğin uzay teknolojisi, genetik ve nano teknolojisi, haberleşme, ulaşım vb.) Ancak insanlık hala acımasızca birbirini öldürüyor. Küçük çocuklara, kadınlara, yaşlılara, yoksullara vb. gruplara yönelik göreceli bir iyileşme söz konusu olmasına rağmen sayılarında azalma yerine artışın olduğu bir dünya düzeni. Kadın ve çocuğa yönelik her türlü ihmal ve istismar vakaları hızla artıyor. İnsanların çoğunluğu bulaşıcı hastalık, sağlıklı besin ve su kaynaklarından yoksun olarak yaşıyor. Herkesin ve hepimizin derdi kendimizi kurtarmak. Herkes bir yöne doğru koşuyor, nereye gittiğini bile bilmeden, koştuğumuz yönün sonu uçurum mu onu bile düşünmeden. Kargaşa ve koşuşturma, aynı zamanda doğadan hızlı bir kopuş ancak, nereye kadar?

Sonuçta amaç, mutluluğumuz ve huzur değil mi? Etrafımızı yıkıp yakarak var ettiğimiz ortamda mutlu olmak mümkün mü? İnsanlık akıl tutulması yaşamıyorsa, bu ne? İlerleme mi, neyin ilerlemesi? İnsanı insan yapan teknolojisi ya da doğayı tahrip etme gücü müdür?

Yoksa bizi biz yapan merhamet, sevgi ve hoşgörü müdür?

İnsanların DNA yapıları %99.9 aynı olduğuna ve dini olarak da herkesin aynı soydan Adem ile Havva’dan geldiğine inanıldığına göre, herkes niye birbirini aşağılayıp birbirini boğazlamaya devam ediyor? Bilimsel gerçekler aynıyız dediğine göre, dinler de aynısınız dediğine göre mevcut insanlık her ikisine de inanmıyorsa, neye inanıyor?

Mevlana “ne olursan ol yine de gel” derken ne putperesti, ne dini, ne de mezhep farklılıklarını önemsiyordu. Mevlana evrendeki canlı ya da cansız görünen bütün maddelerin Tanrının bir parçası ve yansıması olduğunu söylerken, bugün bilim, aynı karbon yapısına sahip olduğumuzu söylemiyor mu?

İnsanlık teknolojik ve bilimsel olarak ilerlemiş olabilir, ancak hala en çok kaynağını silahlanmaya harcamıyor mu? İnsanlar açlıktan ölmüyor mu? Yoksulluk ve sefalet kol gezmiyor mu? Hapishaneler tıka basa dolu değil mi? Çocuklar hala meta olarak kullanılmıyor mu? Kan davaları, etnik kimlik savaşları yok mu? Doğal kaynakları insan haklarına uygun kullanım yerine birbirinden çalmıyor mu?  Dünya ülkelerinde, sokaklarda korku ve şiddet artan bir ivmeyle kol gezmiyor mu?

Bu kadar kötülüğün yanında tabii ki iyiliklerin ve olumlu gelişmelerin olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Ancak, önemli olan olumlu ve güzeli genele yaygınlaştırabilmek değil mi? İnsanlığın temel amacı ve hedefi açlığı, yoksulluğu, köleliği ve acıları var etmek olabilir mi?

Sevgi sevgiyi nefret nefreti doğur. İyilik, merhamet, erdem, adalet, vb. duygular bizleri biz yapan özelliklerken, bunun karşıtı duygu ve düşüncelerimizde bizi insanlıktan uzaklaştıran yanlarımız değil mi? Lütfen bir an düşünün, bu yaşananlar akıl tutulması değilse nedir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder