ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Sosyal Devlet Olmalı mı?

16 Şubat 2009

Yaşama dair her şey anlamsızlaşırken, bireyin varlığı da gittikçe önemsenmez hale gelmektedir. Bütün ilişkiler yalnızca ekonomik boyutta algılanıyorsa, yaşama dair çok şey atlanıyor demektir. Yaşanan bu sürecin temelinde ise sosyal devletin gereksizliği ve her şeyin piyasa koşullarına bırakılması gerekliliği savı yer alıyor.

Yaşanan neo liberal sürecin bireye saygı, refah, huzur ve ekonomik özgürlük getireceği özellikle son otuz yıldır bizlere sunulmaya çalışıldı. Peki, 1980’lerden beri yaşanan bu süreç bütün dünyaya ne getirdi ve ne götürdü? Dünyada mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların sayısı mı azaldı? Üzgünüm ancak hayır. Peki, hastalıktan veya açlıktan ölen çocuk sayısı mı azaldı? Yine üzgünüm ama hayır. Bütün dünyanın örnek almaya çalıştığı Amerika ve Avrupa gibi mutlu azınlıklar dahi yaşanan son ekonomik krizle başa çıkmakta zorlanmakta ve üçüncü dünya ülkelerine benzeme yolunda hızlı ilerlemektedirler.

Bu süreçte savaşlar mı bitti? Keşke ama hayır, insanlık hızla küreselleştiği söylenilen dünyada aksine kutuplaşmıyor mu? Yoksulluk, kadına şiddet, çocuk ihmal ve istismarı, işsizlik, uyuşturucu kullanımlarımı azalıyor? İnsanlık mutlu mu? Üzgünüm ancak sosyal ve ekonomik göstergeler pekte öyle mutlu olduklarını göstermiyor. Sınırlı mutlu azınlık bile yaşanan bu akıl tutulması sürecinde çok fazla mutlu olamayabilir. Çünkü mutsuzluk bir yangın gibidir, çoğunluğun mutsuz olduğu yerde azınlıkta çok fazla mutlu olamaz.

Paranın dayanılmaz hafifliği önemlidir. Ancak nereye kadar? Birilerinin mutsuzluğu üzerine kurulu olan hiçbir güç ve yapı ayakta kalamaz. Adaletin, demokrasinin, insan, hatta hayvan ve doğa haklarının çiğnendiği bir dünya düzeni nereye kadar sürdürülebilir?

Her gün ülkemizde de basına yansıyan haberler göstermektedir ki insanlar mutsuz ve birçoğu bu kriz sürecinde canına kıymakla kalmıyor, çocuklarını ve eşini de geride kalıp acı çekmemesi için ölmeden önce öldürüyor. Bu sadece bizim ülkemizde yaşanmıyor dünya ve insanlık acı çekiyor. Bu yaşanan olumsuzluklarda ise bir su birikintisini oluşturan damlalar gibi az ya da çok hepimizin katkısı var. Çünkü içinde yaşadığımız bu süreci bizler var ettik ve bunu ortadan kaldırması gereken de yine bizleriz.

Sonuç olarak neo liberal yaklaşım sosyal devleti gereksiz ve yok edilmeye değer görürken, son günlerde bütün dünyada her kesimden devlet niye müdahale etmiyor diye çığlıklar yükseliyor. Peki o zaman sormak gerekmiyor mu? Hani sosyal devlet ve onun kurumları gereksiz ve eski modaydı. Sizce de bütün toplumsal yapıların piyasa koşullarına ve bireylerin inisiyatiflerine ve çıkarlarına terk edilmesi sorunları çözmekten çok uzak gözükmüyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder