ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Sosyal Sorunların Çözümünde Gelir Dağılımının Unutulan Önemi

02 Kasım2009

Şu an ülkemiz Dünyanın 20 büyük ekonomisinden birisidir. Bu durum ülkemiz açısından sevindirici olduğu kadar üzücü bir duruma da işaret etmektedir. Güzel olan ülkemizin ekonomik açıdan ilk 20 içerisinde yer alması, kötü olan ise gelir dağılımı açısından tam tersi bir duruma sahip olmasıdır.

İşsizlik, suç işleme, boşanma, yoksulluk ve eğitim sorunları gibi akla gelebilecek onlarca hatta yüzlerce sosyal sorunun temelinde acaba gelir dağılımı adaletsizliği olabilir mi? Yapay gündemlerin hakim olduğu ve hızına yetişmekte zorluk çektiğimiz ülkemizde, haber yorumcularının büyük çoğunluğu sosyal ve ekonomik sorunların temelinde yatan asıl nedenleri değil, daha çok bu sonuçların ortaya çıkardığı ve süreç içerisinde biçim değiştirebilen yüzeysel sosyal sorunları çözümlemekle sorunların ortadan kalkabileceğini sanmakta ya da sanmamızı istemektedirler.

Bu gün ki sosyal sorunların çözülememesinin temel nedeni acaba gelir dağılımı adaletsizliği olabilir mi?  Bu temel sorunun yan ürünü olan adi suçlardaki artış, terör, aile içi ve toplumsal şiddet olayları, boşanma, vb. sosyal sorunlar temel sorun çözülemediği, aksine büyüdüğü için artıyor olabilir mi? İnsanlarımızın özellikle gençlerimizin antidepresan kullanım oranları geleceklerine duydukları kaygılarının bir sonucumudur?  

Bazı sosyal sorunları yüzeysel bir şekilde çözümlemek mümkün olabilir. Ancak çözüldü zannedilen sorunlar bir şekilde biçim değiştirerek farklı bir yapı içerisinde yeniden ve daha zor bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkabilir. Bu tür sosyal ve ekonomik sorunları çözümlemenin yolunu yeniden keşfe günümüz dünyasında çok fazla gereksinim olduğu söylenemez. Çünkü aslında herkes üç aşağı, beş yukarı çözüm yolunun ne olduğunu biliyor. Çözüm yolu gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırabilmektir.
  
Çocuklarımızı ve gençlerimizi sistemin içinde tutabilmemizin yolu sadece sosyal yardımlarla sağlanamaz. Ailelerin ve bireylerin gelir düzeylerini artırıcı, işsizliği ve yoksulluğu azaltıcı ekonomik ve sosyal önlemlerin alınması halinde, sosyal sorunlarda çok ciddi azalmaların yaşanacağı ve toplumsal barışın sağlanmasına katkı sağlayacağı kaçınılmazdır.

İnsanın en temel gereksinmelerin başında açlık dürtüsünün doyurulması gelmektedir. Açlığı ve yoksulluğu yok edemeyen bir toplum huzurlu ve mutlu olabilir mi? Peygamberimizin de ifade ettiği gibi “komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir.” Hadisi yüzyıllar ötesinden günümüze gelir adaletsizliğine vurgu yapan en iyi örneklerden birisi değil midir?

Kendi çocuğumuzu doyururken başka çocukların açlıktan öldüğü, hastalandığı, sağlıksız büyümek zorunda kaldığı ya da eğitim alamadığı bir ortamda, ahlaki değerlerin sürdürülebilirliği de sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkmaz mı?

Sonuç olarak unutulmamalıdır ki bir toplumda gelir adaletsizliği çözülemiyorsa, sosyal sorunlar insanları mutsuz ve huzursuz etmeye devam eder. Unutmayalım ki toplum olarak ne ekersek onu biçeriz. Çocuklarımıza ve gençlerimize paylaşımı, adaleti ve sevgiyi öğretemesek gelecekten ne bekleyebiliriz ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder