ULUSAL İLETİŞİM AĞI

10 Eylül 2010 Cuma

Yuva Çocuğunun Evsizliği

11 Aralık 2006

Hepimiz zaman zaman çeşitli nedenlerden ötürü evimizden ve sevdiklerimizden uzak kalmak zorunda kalabiliriz. Bu duygu içimizde sevdiklerimize, yaşadığımız evimize, hatta mahallemize karşı bir özlem yaratır. Bir an önce evimize ve sevdiklerimize kavuşmak isteriz. Bu insanın bir yere ve birilerine ait olma isteğinin oldukça doğal bir sonucudur.
Ancak kimi çocuklar bizim kadar şanslı değil. Çocuk yuvalarında kalan ve 0-6 yaşını tamamlayan çocuklar, 7-12 yaş yuvalara ve oradan da 13-18 yaş, kız ve erkek yetiştirme yurtlarına nakil edilmek zorundadırlar. Çünkü bu durum kurum bakımının kaçınılmaz sonuçlarındandır. Bütün dünyada toplu bakımın sakıncaları üzerine yayınlanmış bir çok bilimsel çalışma bulunmaktadır. İnsan olmanın gereği her bir bireyin temel yaşam haklarına saygı göstermektir. Çocuk olmak ise başka bir şey.
Yaşantımızın her aşamasında ait olma duygusunu yoğun olarak yaşarız. Ancak bakıma ve yardıma muhtaç olduğumuz çocukluk veya yaşlılık gibi yaşam evrelerimizde bu duyguyu bütün derinliği ile yaşarız. Lütfen biran için gözlerinizi kapatın ve hayal edin, 0-6 çocuk yuvasındasınız. Anne ve babanız yanınızda yok, sadece sizin gibi olan en az 30 arkadaşınız var. Her birinizin su içmek, yemek yemek, altınızı değiştirmek, oyun oynamak yada uyumak gibi ihtiyaçlarınız var. İsteklerinizi ise sıraya koyamasanız, çünkü çocuksunuz ilgi ve sevgi en doğal hakkınız. Bakıcı annenizin bunları aynı anda hepinize sağlaması mümkün gözükmüyor. Ancak siz her şeye rağmen bakıcı annelerinize ve arkadaşlarınıza bir aile gözüyle bakmaya ve her şeyi kabullenmeye başlıyorsunuz.
Bu süreç içerisinde temel güven duygunuzun gelişimi için gereken birçok şeyden mahrum kalıyorsunuz. Tam her şeye alışmaya başladığınızı düşünüyor, yuvanızı ev, arkadaşlarınızı kardeş, çalışanları da anne-baba olarak görüyorsunuz. Ancak karşınıza bir sorun çıkıyor. 6 yaşını doldurduğunuz için 7-12 yaş yuvalara okul eğitimi için nakil yoluyla dağıtılıyorsunuz. Bakıcı annelerinizi, bütün arkadaşlarınızı ve yuvanızı yani evinizi kısaca her şeyinizi ilk yuvaya geldiğiniz gün gibi yine kaybediyor ve her şeye küçücük bir yaşta yeniden başlıyorsunuz. Aynı durumu 12 yaşını bitirince tekrar yaşıyorsunuz. Sonuçta sürekli sevdiklerinizi ve evinizi kaybediyorsunuz. Kaybetmek üzerine kurulu bir dünyanız var.
Gözlerinizi açtığınızda az önce hissettiklerinizi tekrar düşünün bir yerlere ve birilerine ait olamamanın sizde neler yaratabileceğini ve bu çocukların küçücük yürekleri ile yaşama sarılmaya çalışmalarını bir kez daha hayal edin. Hepimiz ne yapılabilir ki, böyle olması gerekiyor diye düşünebiliriz. Aslında bütün bu söylediğim olumsuzlukları çözmenin çeşitli yolları var. Ancak yapılması gereken şey yeni bir sosyal hizmet bakış açısına sahip olmak ve yürekten bir sevgiyle kurum bakımı dışında bu sorunları çözmeye çaba sarf etmektir. Sevgiyle kalın ve sevgiyle çoğalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder